KARAKÖY_RESMİ_FORUM_WEB_SİTESİ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

KARAKÖY_RESMİ_FORUM_WEB_SİTESİ

Film dünyası DİVX-MP4-MKV Filmler, Eğlence Dünyası - Video İzle, Film İzle, Dizi İzle indir Bilgisayar Dünyası FULL PROGRAMLAR-İŞLETİM SİSTEMLERİ CEP DÜNYASI Anycool Teknik Yardım - Diğer Çin Telefonları Sorun ve Çözümleri
 
AnasayfaPORTALGaleriLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Kur’an’ın içeriği ve Kur’an Çevirileri

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
ADMİNİSTRATÖR
ADMİNİSTRATÖR
ADMİNİSTRATÖR
ADMİNİSTRATÖR


Mesaj Sayısı : 1056
Kayıt tarihi : 24/06/09
Yaş : 37
Nerden : BİLECİK/KARAKÖY

Kur’an’ın içeriği ve Kur’an Çevirileri Empty
MesajKonu: Kur’an’ın içeriği ve Kur’an Çevirileri   Kur’an’ın içeriği ve Kur’an Çevirileri Icon_minitimePaz Ağus. 23, 2009 11:53 am

Kur’an’ın içeriği ve Kur’an Çevirileri Kur’an’ın içeriği ve Kur’an Çevirileri
Ahmet Altan Ekşioğlu

Kur’an’daki ayetler üç ana kategoride incelenebilir

a) İnanca ilişkin ayetler
b) İbadete ilişkin ayetler
c) Toplumsal yaşama ilişkin ayetler

Kuşkusuz Kur’an, daha önce gönderilmiş elçiler, onların öğretileri, toplumları ile olan ilişkileri, o toplumların tepkileri, sıkıntıları, yaşadıkları sorunlar hakkında da bilgi vermektedir. Bunlar, verdikleri örneklerle, içerik bakımından kimi zaman inanca, kimi zaman ibadete ve kimi zaman da toplumsal yaşama ilişkin oldukları için onları ayrı bir başlık altında belirtmeyi uygun görmedik.
İnanca ilişkin ayetlerin (Allah’a, elçilerine, meleklere, ahiret gününe vs. inanmak) yorumlanması ile, onların koşullara göre biçim alabileceği düşünülemez. Yaradan’ın varlığına inanmanın “Nerede? ”, “Ne zaman? ”, “Hangi koşullar altında? ” gibi sorulara muhatap olması anlamsızdar. Bu nedenle onların, olduğu gibi kabullenilmesi gerekmektedir.
İbadete ilişkin ayetler, toplumsal hayata ilişkin ayetler kadar olmasa bile, yapılan ibadetin amacı ve gerekçesi dikkate alınarak, günün koşullarına göre bir ölçüde yorumlanır ve ona göre uygulama yapılabilir. Nitekim, değişik mezheplerde ibadet biçimleri farklılık arzetmektedir.
İnanca ve ibadete ilişkin ayetlerin içeriği, daha çok bir ilmihalin
konusudur. Bizim için önemli olan ve bu kitapta da yapılması düşünülen, çağlar boyu ihmal edilmiş, özünde onca ilericilik, çağdaşlık ilkelerini barındırmasına karşın, kişisel hırs, çıkar ve iktidarı elde tutabilme tutkusu uğruna görmezlikten gelinen ve aynı nedenlerle gerçek içeriği, dar düşünceli yorumlar ve uydurma hadislerle giderek gizlenilmeye çalışılan Kur’an’ın, toplumsal yaşama ilişkin gerçek güzel yüzünü irdelemek ve gözler önüne sermektir.

Kur’an çevirileri

Kur’an, salt saygı duyulacak, baş köşeye konulup saklanacak, abdest almadan elle dokunulmayacak bir kitap değildir. Tanrı kelamı olması nedeni ile kutsal addedilmesi yanında, O’na bu kutsallığı veren gönderilmesindeki amaçtır. Insanlara Yaradan’ı anlatır ve tanıtır. Onların toplumsal yaşamda, insan ilişkilerinde nasıl davranmaları gerektiği konusunda uyarılarda ve öğütlerde bulunur. İnsanların da bunlara uyarak hem bu dünyada hem de öbür dünyada mutlu olmaları amaçlanır. Tüm bunların gerçekleşebilmesi de, herşeyden önce Kur’an’ın anlaşılmasına bağlıdır. Anlamadan kuru kuru okumanın pek de yararlı olmayacağı, hatta bu tür bir “okuma” nın insanı ancak sanıya götüreceği ayetle sabittir.
“İçlerinde ümmi olanlar da vardı. ki Kitap’ı bilmezler. Anlamını kavramadan okumayı bilirler. Onlar yalnız sanıya saplanırlar.” (Bakara, 78)
Demek ki, ne okuduğunu anlamadan okumak bir yarar sağlamayacağı gibi, sanı yoluyla yanlışlığa da götürebileceği için zararlıdır da.
“İş sizin anlamını bilmeden okumanızla da olmaz. Kitap sahiplerinin anlamını bilmeden okumalarıyla da.” (Nisa, 123)
Bu açık ayetlere karşın günümüzde Kur’an’ın değişik dillere çevirileri yapılarak okunup okunmayacağı, ya da ibadet edilip edilmeyeceği tartışması bir kenara, geçen bunca zaman içinde neden böyle bir girişime karşı çıkıldığı anlaşılmazdır.
Kur’an’ın Türkçe’ye pek çok çevirisi yapılmıştır. ******’ün emriyle Elmalı’lı Hamdi Yazır’a yaptırılan ve günümüze kadar en doğru sayıldığı için, Diyanet’in de içinde bulunduğu çeviri girişimlerine kaynak olan “Hak Dini, Kur’an Dili” adlı eser, hem günümüz Türkçesi açısından, ortalama bir müslümanın anlamakta güçlük çekeceği bir dil kullanmakta hem de ayetlerin anlamını yorum içerecek bir biçimde verdiği için istenen özelliği tam olarak taşımamaktadır. Gerek Diyanet’in ve gerekse özel kişilerin yaptığı çeviriler de büyük ölçüde yorum içermektedir. Yorumsuz olarak verilen, Prof. Dr. Y. Nuri Öztürk’ün çevirisi bu özelliği ile istenileni bir ölçüde vermekle birlikte, gerek kimi sözcüklerin sözlükte bulunabilecek birbirinden tümüyle farklı anlamlarını birlikte vererek, ortalama bir okurun kafasının karışmasına neden olması ve gerekse bire bir çeviri çabasının sonucu, iki dil arasındaki sözdizimi, kullanış biçimi ve dilbilgisi kurallarının farklılığı nedeniyle ortaya çıkan zorlama ve oldukça yapay bir Türkçe nin akıcılığı yitirmesi nedeniyle eleştirilebilir.
“İndirdiğimiz açık seçik delillerle, kılavuz mesajı; biz onu kitapta insanlara ayan beyan gösterdikten sonra gizleyenlere, işte onlara, hem Allah lanet eder, hem de diğer lanet okuyanlar lanet eder.” (Bakara, 159, Prof. Öztürk’ün çevirisi)
Görüldüğü gibi ayetin çevirisi Türkçe dilbilgisi ve sözdizimi kurallarına uymamakta ve bu nedenle anlam belirsizliği taşımaktadır.
Yukarıdaki ayet, “insanlara Kitap aracılığı ile apaçık kanıtları olan yol gösterici bir mesajın gönderildiği” ve bu mesajı gizleyenlere ya da yanlış aktaranlara “Allah’ın ve diğer lanet edenlerin lanet ettiği” anlatılmaktadır. Ayetin aşağıdaki çevirisinin özgün anlamı içermediği söylenebilir mi?
“İnsanlara, onların anlayabileceği bir biçimde, apaçık kanıtlarla indirdiğimiz yol gösterici mesajı gizleyenlere, işte onlara, hem Allah, hem de diğer lanet okuyanlar lanet eder.” (Yazarın çevirisi)
Başka bir örnek:
“Gün olur, her ümmet için kendi aleyhlerine kendi içlerinden bir tanık çıkarırız. Seni de şu insanlar hakkında tanık olarak getireceğiz. Sana bu Kitap’ı indirdik ki, herşey için ayrıntılı bir açıklayıcı, bir kılavuz, bir rahmet, Müslümanlara bir müjde olsun.” (Nahl, 89. Prof. Öztürk’ün Çevirisi)
Çeviri, hem sözdizimi, hem dilbilgisi ve hem de genel ifade açısından eleştirilebilir.

Özgün ayette “aleyhim min enfusiküm”, “kendi aleyhlerine” olarak geçmesine karşın Türkçede bunun karşılığı “her ümmet” (her toplum) ten söz edildiği için “kendi aleyhine” olarak çevrilmeliydi. Ayrıca, bir toplumun aleyhine bir tanık çıkarmak, ya da aleyhine çalışmak, o toplumun kötülüğü için çalışmak anlamına da gelebilir. Oysa ki söylemek istenen, o toplumun “yaptıklarına karşı bir tanık”tır. Ayetin birinci bölümü aşağıdaki biçimde olabilirdi:
“Gün olur her toplumun kendi içinden, o toplumama karşı bir tanık çıkarırız. Seni de şu insanlar için tanık olarak göndereceğiz. “

Bir çevirmenin, çeviri yaparken dikkat edeceği en önemli konu, birinci dilde anlatılmak isteneni, anlam kayması ve anlam değişikliklerine meydan vermeden ikinci dildeki söz dizimi ve dilbilgisi kurallarına göre anlaşılır bir biçimde sunmaktır. Herhangi bir dilde çoğul olan bir sözcük, başka bir dilde çoğul anlamı veren tekil bir sözcükle anlatılabilir. Örneğin: İngilizce’deki “six men” Türkçe’ye “altı adamlar” değil, “altı adam” biçiminde çevrilir. Bunun gibi, özne-yüklem uyuşması da diller arasında farklılıklar gösterir. İkinci dilde sözcük seçimi yapılırken, söylenmek istenene en yakın anlamı veren sözcük tercih edilmelidir.
Evli bir kadının başka bir erkekle ilk eşinden
“işini bitirdikten sonra” evlenebileceği ne anlama gelir. Niçin “boşandıktan sonra” değil de “işini bitirdikten sonra”? Bu anlatım insanın aklına başka çağrışımlar getirmiyor mu?
Benzer bir örnek de batı dillerinden Türkçe ye çevrilen filmlerden verelim. İngilizce çekilmiş bir filmin bir sahnesinde adam bir gurup yakınına fotoğraf çekerken söylediği söz altyazı olarak ekrana “peynir” olarak yansıyor. Fotoğraf çeken birinin “peynir” demesi kel alaka değil de nedir? Aslında fotoğraf çeken kişi, fotoğrafı çekilenlerin gülümsemesini istemektedir. Anlamı “peynir”, okunuşu “çiiz” ve yazılışı “cheese” olan sözcük, söyleyenin dişlerini göstermesine, gülümseyen bir ifade takınmasına neden olur. Amaç karşıdakinin bu tür bir yüz ifadesi takınması ise “gülümseyin” demek varken, dile hakimiyeti pek de yeterli olmayan çevirmen sözlük anlamına bakarak, o ortamda hiçbir anlam ifade etmeyen “peynir” sözcüğünü kullanmıştır.
Kur’an’ın dili ve kullandığı sözcükler, indirildiği çağın insanlarının bilgi düzeyi ve anlama yetenekleri dikkate alınarak düzenlenmiştir. İndirildiği topluma bir mesaj olan Kur’an’ın, o topluma göre apaçık bir anlatım içermesi, onun gönderiliş amacıyla da bağdaşmaktadır. Bu, Kur’an’ın değerini düşürmez, tam tersine. ne kadar işlevsel bir amaç içerdiğini kanıtlar.Yaradan kendi bilgisine göre bir dil kullanmış olsaydı, o dili anlamak, değil o çağın, günümüzün insanı için de imkansız olabilirdi. Bu nedenle, bilim ilerledikçe, insanların usavurma yetenekleri arttıkça, ayetlerde kastedilenin ne olduğuna bakarak yeni terimlerin kullanılması gerekecektir. Prof. Öztürk’ün Kur’an çevirisinde “alek” sözcüğünün karşılığı olarak “embriyo” yu kullanması buna güzel bir örnektir.

Ayrıca, Kur’an’ın çevirisi yapılırken, yazıldığı dil olan Arapça’nın özelliklerinin korunmaya çalışılması, hem doğru hem de gerekli değildir. Kutsal olan Kur’an’ın Arapça’sı değil, onun içerdiği anlamdır. O, okunmak ve anlaşılmak için gönderildiğine göre, göz önünde bulundurulması gereken, ne söylendiğinin çevirilen dilde doğru anlaşılır olmasıdır. Arapça, herhangi bir dilden daha kutsal değildir. Kur’an Latince de yazılmış olabilirdi, Sanskritce de. Kimilerinin O nu Arapça aslından okumanın daha sevap olduğu düşüncesi, anlamdan çok biçime değer verme aymazlığından ya da Arapça hayranlığından kaynaklanmıyorsa, tümüyle bilgisizliktir. Yaradan’ın herhangi bir dil ile Arapça arasında ayırım gözettiği düşünülemez ve böyle bir düşünce Yaradan’ın yüceliğine ve Kur’an’ın tüm insanlara gönderildiği gerçeğine ters düşer. Kaldı ki, ağızdan çıkan söz, dilbilim kurallarına göre yanlış bir anlam ifade etse bile, insanın içinden geçen, o sözcüklere yüklemek istediği asıl anlam ve kişinin niyeti önemlidir. Çünkü Yaradan, aşağıdaki ayetlerden de anlaşılacağı gibi, insanın içinden geçenleri, görülen ve görülmeyen herşeyi bilmektedir.
“İçinizde olanı Allah’ın bildiğini bilin.O’ndan çekinin. Ve bilin ki Allah, Bağışlayan ve Halim’ dir.” (Bakara, 235)
“O, görülmeyeni de görüleni de bilen, güçlü ve acıyandır.” (Secde, 6)
İnsanların birşeyleri gizlemeleri ya da açığa vurmaları, bilme açısından Tanrı için farketmemektedir.
“Öyleyse onların sözleri seni üzmesin. Biz onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da kesinlikle biliyoruz.” (Yasin, 76)
İnsanın kendi kendisi ile içinden konuşması bile Tanrı için ayan ve beyandır.
“Andolsun ki, biz insanı yarattık. Ve nefsinin kendisine neler fısıldadığını da biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf, 16)
İnsana “şah damarından daha yakın”, “içimizde olanı”, “gizleneni de açığa vurulanı da bilen”, “görüleni, görülmeyeni gören” yüce Yaradan için insanın niyetini anlamak kuşkusuz ki zor olmayacaktır
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://karakoy.eniyiforum.org
 
Kur’an’ın içeriği ve Kur’an Çevirileri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KARAKÖY_RESMİ_FORUM_WEB_SİTESİ :: CEP_DÜNYASI_CEP_FULL_PROGRAM_RESİMLER_OYUNLAR_TEMALAR_MP3_ZİL_SESLERİ :: RAMAZANA_ÖZEL_İSLAM_DİNİ_HAKKINDA_HERŞEY_BURADA_FULL_İNDİR_PAYLAŞ :: Kuran-ı Kerim-
Buraya geçin: